40,2592$% 0.13
46,7280€% 0.07
53,9463£% 0.2
4.309,12%-0,18
02:00
Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle der: “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.” Tanpınar’ın bu sözü, önünde şapka çıkarılacak türden. Tanpınar’ın bu sözü sarf etmesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiş. Türkiye’de durum hiç değişmedi. Siyasi parti isimleri, sloganlar, ayrıştırıcı ifadeler oyun çağındaki çocukların dillerinde pelesenk olmuş durumda. Bu yüz kızartıcı duruma kimlerin sebep olduğu belli. Yediden yetmişe herkes politize edilmiş. İnsanlarımız girdikleri her ortamda; aile sohbetlerinde, kahvehanelerde, hasta ziyaretlerinde, taziyelerde, okullarda, üniversitelerde hayatın her yerinde siyaset konuşuyor.
Alman düşünürü Nietzsche’nin çok güzel bir sözü var: “Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.” Nietzsche’nin bu sözü de tıpkı Tanpınar’ın sözü gibi önünde şapka çıkarılacak bir söz. Aslında üçüncü sınıf bir ülke olduğumuzu hiçbirimiz inkar edemeyiz. Şöyle ki, siyaset erbabımız ve devlet erkanımız kendilerini birinci sınıf bir ülke olarak görebilirler. Bu gayet normal bir durum. Çünkü yaşadıkları hayat, ulaştıkları refah seviyesi tam da birinci sınıf ülke standartlarında. Peki, çarşıya pazara inince, mahalle aralarına girince, insanların maddi ve manevi durumuna bakınca; aylık gelirleri, düşünce dünyaları, hayalleri, beklentileri… Aynı şeyi söylememiz mümkün mü? Pek tabii, HAYIR.
Bu durum kimin işine yarıyor? Gözleri ihtiras ateşiyle körelmiş acımazsız muktedirlerin işine yarıyor. Peki, nasıl işine yarıyor? Gelin açık bir şekilde ifade edeyim. Muktedir, halka her zaman bir oy deposu gözüyle bakar. Bu oy deposunu daha aktif bir şekilde kullanabilmesi için onları bir şekilde siyasete dahil etmesi gerekir. Halkı politize edip siyasete dahil etmek için de onu zor bir ekonomik durumla karşı karşıya bırakır. Zorluklarla dolu bir yaşam, insanları istemsizce siyasete iter. Dolayısıyla iktidarın belirlediği ajandaya daha yakın olurlar.
Bir de bu durumun tersine bakalım: İnsanlar ekonomik olarak güçlü ve huzurlu bir hayat sürdüklerinde, siyasete olan ilgileri azalır. Çünkü günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorluklar minimum düzeyde olur ve bu da onları politikadan daha uzak tutar. Böyle bir ortamda, halkın siyasetteki aktif katılımı zayıflar, bu da muktedirlerin işine gelmez. Burada akıllarda şöyle bir çıkarım belirebilir: Ekonomik durum kötü olunca muktedirin aleyhinde olmaz mı? Hayatından memnun olmayan biri mevcut iktidara neden oy versin? Hemen buna da şöyle bir açıklık getirebiliriz: Bildiğiniz üzere iktidarın en şaşırtıcı hamlesi, her zaman ölümü gösterip, sıtmaya razı etmesidir. Muktedir, sorun yaratır ve üstün kavram üretme becerisiyle, medya gücüyle yine kendini o sorunu çözecek kişi, yani kendini bir kurtarıcı olarak gösterir.
Anadolu Ajansı’nın 2019 yılında yayınladığı bir haberde şöyle bir pasaj vardı: “Dünyaya ‘demokrasi ihraç eden’ ABD ile ‘demokrasinin beşiği’ olarak nitelenen Avrupa’da seçimlere katılım oranlarının ortalamada yüzde 65 seviyesini aşmakta zorlandığı görülürken, seçimlerde yüzde 80’den fazla kişinin sandık başına gittiği Türkiye, halkının geniş katılımıyla demokratik olgunluğunu sandığa yansıtan ülkeler arasında öne çıkıyor.” Bak sen laf cambazlarına. Halkı yoksullukla, çaresizlikle sınayarak kuru ekmeğe muhtaç etmek suretiyle politize edip sandıklara çekiyoruz demek yerine, demokratik olgunluğunu sandığa yansıtan ülke diyorlar.
İrfan ALAN Köşe Yazısı
Geçenlerde okuduğum bir hikayeyle yazıma son vermek istiyorum. Bir rivayete göre Davut Peygamber, Lokman Hekim’e bir koyun kesmesini ve kendisine en iyi yerinden iki parça et getirmesini söyler. Lokman Hekim, Davut Peygambere koyunun yüreğini ve dilini getirir. Başka bir gün Davut, kendisine koyunun en kötü yerinden iki parça et getirmesini söyler. Lokman Hekim, yine koyunun yüreğini ve dilini getirir. Davut Peygamber, neden böyle yaptığını sorunca, Lokman Hekim şöyle cevap verir: “İyilik için kullanıldığında yürekten ve dilden daha iyi bir şey yoktur. Kötülük için kullanıldığında da yürekten ve dilden daha kötü bir şey yoktur.” Dünya hayatı boyunca dilini ve yüreğini iyilik için kullananlardan olmaya çalışacağız.
Güçlü Kimlik Kopyalanması